Hayatın her alanında, evimizle ilgili, işimizle ilgili, ailemizle ve varsa çocuğumuzla ilgili durumlarda yaşanan beklenmeyen büyük ya da küçük değişimlerin varlığı, sevdiklerimizin sağlığını tehdit edici haberlerin alınıyor olması ve bunun gibi birçok durum bireylerin panik atağı geçirme ihtimalini arttırabilir. Ancak çoğu birey tarafından yanlış bilinen bir durum vardır ki; sadece bu türden atakların geçiriliyor olması ‘panik bozukluk’ tanısına işaret değildir.
Panik bozukluk; kişinin bedensel belirtilerine yönelik edinilmiş şiddetli korku olarak tanımlanabilir. Özet olarak ataklar, bireylerin olağan hallerinden çıkıp, olağan üstü hal durumlarında beyinlerinin, vücutlarında yarattığı bedensel belirtilere (terleme, titreme, el&ayak uyuşması, hızlı nefes alıp verme, kalp sıkışması hissi gibi) sebep olması ve bu bedensel belirtileri yanlış yorumlaması halidir. Bu atakları belli bir süre ve belli bir sıklıkta yaşayan bireyler için ‘panik bozukluk’ tanısı konulabilir. Dolayısıyla yaşanan her kaygı atağı, panik bozukluk değildir.
İlaçsız Tedavi Mümkün Mü?
Klinik alanda yapılan birçok çalışma, ilaçların hayat standartlarını kullanım süresi boyunca düzenlediği, ancak bırakıldığı takdirde geri dönüşlerin oldukça hızlı olduğunu, Bilişsel Davranışçı yönelimli Psikolojik desteğin ise geriye dönüşü %75-90 oranında önlediğini kanıtlamıştır. Panik bozukluk tedavisinin Bilişsel Davranışçı ayağının en önemli bileşenlerinden bir tanesi bu durumu yaşayan bireylerin neden yaşadıklarına dair rasyonellerinin verilmesi, güvenli ortamlarda ve sistematik bir şekilde kaygı ataklarını deneyimlemesi ve bu öğrenmenin genellenmesini sağlamaktır.
Bu anlamda Panik Bozukluk tedavisinde alınacak olan Psikolojik destek hem bireyleri uzun süreli ilaçlara bağımlı olmaktan uzaklaştıracak hem de diğer bozukluklara nazaran çok daha kısa sürede kendi baş etmelerini uygun bir şekilde geliştirerek hayatlarına devam etmelerini sağlayacaktır.