Obsesif kompulsif bozukluk, kişilerin hayatını zorlaştıran, içinde bireylerin sürekleri yapmaları gerektiğini ‘düşündükleri’ ritüelleri barındıran, kısacası hayat standartlarını ve işlevselliklerini oldukça düşüren bir bozukluktur. Basit olarak tanımlamak gerekirse obsesyonlar bireylerin kontrolünde olmadan, öngörmeden gelen düşünceleri, imajları (görüntüler) ve dürtüleridir. Kompulsiyonlar da obsesyonları bastırmak, kaygıyı azaltmak için gerçekleştirilen, tekrar edilen davranışlardır.
Obsesif kompulsif bozukluk tanısını alan çoğu kişinin kaygıya yatkınlığı olduğu bilinmektedir. Birçok araştırma, obsesyonları olan bireylerin düşünce içeriklerinde ‘bir durumu kontrol halinde tutmalıyım’ ‘kötü sonucu önlemeliyim’ gibi inançlarının olduğunu ve bu durumun bireyleri kaygıya sürüklediğini ve bunu önleme adına bazı tekrar edici davranışları gerçekleştirdiklerini ortaya koymuştur. Ancak kendini tekrar eden bu türden işlevsiz olan davranışlar bireylerin farklı alanlarda da davranış geliştirmesine sebep olmakta ve bireyleri adeta sonu gelmez bir döngüye sürüklemektedir.
Temelinde ‘kontrolde olma’ ve ‘sorumluluk’ başlığı altında toplanan bu düşünceler, bir durumun kötü sonucunu kendine bağlama veya henüz yaşanmamış olan ve ileride yaşanabilecek olan olumsuz durumların sorumluluğunu alma gibi inançları barındırmaktadır ve bu düşünce içerikleri okb de görülen en yaygın durumdur. Bunların dışında temizlik-titizlik ve kirlenme obsesyonları da ülkemizde en sık görülmekte olan obsesyonlardan bir kaçıdır.
Tedavisi Nasıl Mümkündür?
Türkiye genelinde nüfusun 2,6 sında görüldüğü bilinmekte olan Obsesif Kompulsif Bozuklukluğun tedavisinde Bilişsel Davranışçı yönelimli psikolojik desteğin başarılı olduğu birçok araştırmada raporlanmıştır. Bu yönelim özet olarak, kişilerin obsesyonları yaşamamak adına oluşturdukları davranışlara, düşünce içeriklerine, korkulan sonuçlara ve kaçınmalarına müdahale etmektedir. Seans içinde yapılanlar kadar seans dışında danışanın kendi yürüttüğü sürecinde de oldukça aktif olduğu ve iş birliği ile yürütülen bir süreçtir. Dolayısıyla düzenli olarak sürecin ilerlediği ve bireylerin kendi süreçlerine yönelik motivasyonlarının olduğu takdirde, Bilişsel Davranışçı Terapi’nin sürece katkısının oldukça büyük olduğu bilinmektedir.